TSKB Ekonomik Araştırmalar, TSKB Yeşil Kuğu Platformu kapsamında yayımladığı “İklime Dair”in yedinci sayısında, orman ve toprak temasını odağına aldı.
TSKB Ekonomik Araştırmalar, TSKB Yeşil Kuğu Platformu kapsamında yayımladığı “İklime Dair”in yedinci sayısında, orman ve toprak temasını odağına aldı. Ormansızlaşma, arazi tahribatı ve biyoçeşitlilik kaybı gibi konuların insanlığın geleceği için hayati önem taşıdığına dikkat çeken çalışma, Türkiye ormanlarındaki mevcut durum, iklim finansmanı, küresel gıda güvencesi ve iklim adaleti gibi konuları da geniş bir çerçevede ele alıyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre; 2020 yılı itibarıyla Türkiye’nin yüzde 29’u orman arazisi konumunda. TSKB Ekonomik Araştırmalar, Yeşil Kuğu Platformu kapsamında yayımladığı “İklime Dair”in yedinci sayısında, bu oranın son 50 yılda yaklaşık 2,7 milyon hektar orman arazisi artışı anlamına geldiğini ifade ediyor. 2021 yılında Türkiye’de meydana gelen orman yangınlarında 205 bin hektar seviyesinde orman alanı kaybedildiğinin altını çizen çalışma, ülkemizde ekonomik amaçlar için sınıflandırılmış orman arazilerinin toplam orman arazisinin yüzde 42’sini oluşturduğu, dünya genelinde yüzde 30 seviyesinin üzerinde olan söz konusu oranın Avrupa bölgesinde yüzde 56 olduğunu vurguluyor.
“Sera gazı salımlarının yüzde 12’si orman tahribatlarından kaynaklanıyor”
2020 yılı itibarıyla Türkiye ormanlarında tutulan karbon miktarının yaklaşık 2 milyar ton olarak hesaplandığını hatırlatan çalışmaya göre; ormanların tarım veya altyapı gibi farklı amaçlara yönelik araziye dönüştürülmesi olarak tanımlanan “ormansızlaşma” terimi, yalnızca karasal biyoçeşitlilik kaybına yol açmakla kalmıyor, ormanların karbon tutma kapasitesinin azalmasına da neden oluyor. Son 20 yılda dünya ormanlarının toplam küresel emisyonların yaklaşık yüzde 20’sine denk gelen 7,6 milyar ton karbonun atmosferden çekilmesini sağladığının altını çizen çalışma, ormansızlaşma ve orman tahribatının toplam sera gazı salımlarının yüzde 12’sinden sorumlu olduğunu vurguluyor. Pek çok uluslararası örgüt verileri ile derlenen çalışmada, 1990-2020 yılları arasında temelde tarıma yönelik arazi dönüşümü sebebiyle tüm dünyada Libya’nın yüz ölçümünün iki buçuk katından daha büyük bir alana denk gelen 420 milyon hektarlık orman alanının yok olduğu belirtiliyor. Çalışmada, 2050 yılına kadar kuraklık nedeniyle dünyada 216 milyon insanın zorunlu göç mağduru olacağı veya orman alanlarındaki mevcut azalış eğilimi nedeniyle “ormansızlaşmayı durdurma” bileşenini içeren Birleşmiş Milletler (BM) 15’inci Sürdürülebilir Kalkınma Amacı’nın yakalanmasının en iyi ihtimalle 2045’e kadar mümkün görünmediği gibi çarpıcı bilgiler de mevcut. Tüm dünyadan ndişe verici verilere rağmen İklime Dair, ormanlaştırma faaliyetleri ve yeniden canlanan doğal orman alanlarının da etkisiyle aynı dönemdeki net orman kaybının 178 milyon hektar olarak hesaplandığını vurguluyor.
“İklim krizinin ekonomik etkileri bölgesel olarak değişiklik gösterecek”
Çalışma, iklim krizinin ekonomik etkilerinin bölgesel olarak eşit olmayacağını da vurguluyor. Güneydoğu Asya ve Latin Amerika’nın daha kurak şartlarla karşı karşıya kalacağı beklenirken, kuzey yarım kürede yer alan gelişmiş ekonomilerin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine daha az maruz kalacağı öngörülüyor. Söz konusu etkilere daha hazırlıklı olmaları nedeniyle bu ülkeler, nispeten daha düşük ekonomik risk taşıyor.
Öte yandan, Swiss RE’nin İklim Ekonomisi Endeksi’ne konu 48 ülke arasında yer alan Türkiye için, çalışmada değerlendirilen üç ayrı küresel ısınma senaryosunda 2040 yılına kadar yüzde 2,5 ile yüzde 10,3 arasında potansiyel GSYH daralması öngörülüyor. Söz konusu rapora göre Türkiye, genel iklim riski sıralamasında 48 ülke arasında 15’inci, aşırı kuraklık riski sıralamasında 4’üncü, aşırı yağış ve sel sıralamasında 26’ıncı ve iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele edebilme kapasitesi sıralamasında 36’ıncı konumda.
Çalışmada öne çıkan diğer satır başları ise şöyle:
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı